İş insanı Murat Ülker’in kişisel internet sitesinde kaleme aldığı “Boykot ama kimi ve nasıl” başlıklı yazısı şöyle:
“Batı’nın gelişmiş demokrasileri, Ortadoğu’ya demokrasi getirmekte başarılı olamadıkları gibi galiba artık kendi başları da dertte!
Irak parçalandı, Suriye belirsizliğini koruyor. Lübnan ne durumda kimse bilmiyor. İsrail hep savaşta ve hem kendisi hem komşularının güvenliği yok. İran, Ortadoğu’nun ileri ülkelerinden geride, Afganistan’dan haber yok. Çin tehdit altında, ekonominin eski şaşası yok, Rusya ambargodan çok zarar gördü, Ukrayna hala savaşta, Doğu Avrupa ülkelerinin nüfusları azalmış durumda, Almanya artık Avrupa’nın dayısı değil, Fransa’da iç tehdit var, İngiltere’de pound güçlü ama iktidar değişti, Kanada ve Meksika, ABD tarafından tehdit ediliyor, ABD iç politikada bize benzemek derdinde mi?
‘DEMOKRASİ’ ŞAMPİYONLARI
Fakat tüm bunlar ne sadece jeopolitik ne de kaçınılmaz olaylar sonucu oluştu. Neredeyse hepsi demokrasi şampiyonu olan bu ülkelerin seçilmiş iktidarlarının aldıkları meşru ama haklı olmayan kararları yüzünden bu duruma geldi dünya.
Sanki bu şimdiye kadar bilinen meşru idari sistemlerin sonu…
Hiç hoş değil ve yakın zamanda düzelmesi de olası değil; zira bu hali hazırda olan, idarelerin halka arzettiği ve yetki aldığı konularla aksiyonları ve istenilenin tamamen farkı bir yönde vardıkları neticelerdir.
Mesela Rusya kendi güvenliğini tehdit altında göstererek komşusu Ukrayna’ya saldırmış ve ilhaka çalışmıştır. İsrail kendi iç güvenliğine olan tehdidi bertaraf etmek için Gazze’de bir iç savaş başlatmış ve neredeyse tüm komşuları ile savaşır hale gelmiştir. Bu kabil örnekler neredeyse tüm ülkeler arasındaki anlaşmazlıklarda benzer karakter gösteriyor. Ben ülke halklarının bunun farkında olduğuna inanmıyorum. Ama demokrasi meclislerinde seçilmiş vekiller bunları farklı sebeplerle tasdik ediyor ve iplikler boyanıyor.
Bakın bu Birleşmiş Milletler Raporunda neler söylüyor. Ben okuduğumda inanamadım ama rapor da ortada. Seçilmişler eliyle halk idaresinin sonuna gelMEdiğimize inanıyorsak ne yapmalıyız?
Raporun içinden bir alıntı:
“Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi raporunda belirtildiği üzere, işgal altındaki topraklarda Filistinlilerin yerinden edilmesi ve yerlerine başkalarının yerleştirilmesi şeklindeki İsrail yerleşimci-sömürgecilik projesini sürdüren kurumsal yapı incelenmektedir. Siyasi liderler ve hükümetler sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınırken, çok sayıda özel şirket İsrail’in yasa dışı işgal, apartheid ve artık soykırım ekonomisinden kâr sağlamıştır. Raporda ortaya konan suç ortaklığı, buzdağının yalnızca görünen kısmıdır; bu suç ortaklığının sona ermesi, özel sektörün ve şirket yöneticilerinin sorumlu tutulması olmadan mümkün değildir. Uluslararası hukuk, farklı düzeylerde sorumlulukları tanır ve özellikle bir halkın kendi kaderini tayin hakkı ve varoluşu söz konusuyken, bu sorumlulukların titizlikle incelenmesi ve hesaba çekilmesi gerekir. Bu, soykırımı sona erdirmek ve onu mümkün kılan küresel sistemi ortadan kaldırmak için atılması gereken zorunlu bir adımdır.”
GEÇİCİ AMBARGO
Tabii istenirse daha detay bilgi raporun kendisinde mevcut, ekte raporun tamamı var. Yani demek istediğim basit tüketici ambargoları ile ve perakende piyasalarında yadsınamayacak ve fakat geçici süreli ambargolarla bu işe çözüm bulunamaz ve bulunamıyor.
Herkes her konuda herhangi bir şeyi boykot ediyor. Boykot ya talep düşüklüğü, ya da itibar kaybı ile etkili olur; ama olmuyor, niye? Ne yapmak gerek, biraz daha detaylı bakmak mı gerek?
Boykot ettiğimiz istenmeyen fiilleri kim niçin işliyor ve kime ne faydası var?
ŞİRKETLER DAYANABİLİR Mİ
Aynı lise ve üniversiteden mezun olduğumuzu öğrendiğim Cengiz Turhan, geçtiğimiz günlerde BM Özel Raportörü Francesca Albanese’nin “İşgal Ekonomisinden Soykırım Ekonomisine” başlıklı son raporunu temel alan “Dev Dünya Şirketleri İsrail İle Soykırım Ekonomisi Kurdu” başlıklı detaylı ve bana ilginç gelen bir yazı kaleme aldı.
Yazıda yukarıda sözünü ettiğim rapor üzerine tartışmalar var. Raportör Albanese’nin Gazze’de yaşananları yalnızca bir askeri operasyon olarak değil, bir küresel ekonomik çıkar ağı olarak tanımladığını yazmış. Ayrıca Lockheed Martin, Microsoft, Amazon, Palantir, Chevron, Maersk, ama bu firma geçen ay işgal altındaki Filistin topraklarıyla bağlantılı müşterilerin mallarını taşımayacağını açıkladı, Allianz gibi büyük şirketlerin İsrail’le işbirliği yaparak altyapıdan yapay zekâya, finanstan lojistiğe kadar birçok alanda bu sürece dahil olduğunu rapora dayanarak belirtmiş.
Bu suçlamalar sadece ahlaki değil; doğrudan uluslararası hukukun tanımlarına dayanıyor. Albanese raporunda, bu yapıyı “ortak suç girişimi” olarak adlandırıyor. Zaten büyük eleştiriyi ve baskıyı da bu görüşleri yüzünden alıyor zaten.
İŞ DÜNYASINDA ARTIK ŞU SORUYU SORMANIN ZAMANI GELMEDİ Mİ
Soruları çoğaltayım: Kârlı olduğu sürece her işe girilir mi? Etik sınırlar yalnızca konuşulmak için mi, yoksa uygulanmak için mi? Kurumsal sürdürülebilirlik dediğimiz şey sadece çevreyle mi, yoksa daha çok insan hayatıyla mı ilgili? Şirketler devletlerin politikalarına direnebilir mi? Devletlerin politikaları şirketler üzerinde ne kadar sınırlayıcı veya cesaretlendiricidir?
Hükümetlerin halklarına şirin göstererek diğer ülkelerin halklarının ekonomik, sosyal ve ailevi huzur ve refahlarını bozması, insan ölümlerine ve diğer ülkelerin parçalanmasına sebep oldukları hareketlerin önlenebilmesi onlara bu konuda yardımcı olan ve bundan nemalanan özel şirketlerin dahi yöneticilerinin mesul tutulmaları mı gerekmektedir? Bu ise serbest ticaretin de sonunu getirmeyecek midir ve de demokrasinin?
Hem Cengiz beyin yazısı hem raporun kendisi vicdanlar için rahatsız edici olabilir…”
Odatv.com